Günümüzde şiddet, çeşitli biçimleriyle karşımıza çıkmakta ve her geçen gün toplum için büyük bir tehlike haline dönüşmektedir. Son günlerde yaşanan bir olay, birlikte yaşadığı kadına karşı uygulanan şiddetin sosyal ve ruhsal boyutunu bir kez daha gözler önüne serdi. Bu olay, sadece mağdurun hayatını değil, aynı zamanda ailelerin ve toplulukların dinamiklerini de etkileyen bir vakaya dönüştü. Şiddetin yol açtığı travmalar, sadece anlık bir problem olarak görülse de, bireylerin yaşamı üzerinde kalıcı etkiler bıraktığı aşikardır. Bu tür olayların artması, toplum olarak ele alman gereken önemli bir konudur. Olay, Türkiye’nin büyük şehirlerinden birinde meydana geldi ve maalesef ki karakteri gereği pek çok benzer hikâyeye dönüşme potansiyeli taşımaktadır.
Olayın detaylarına baktığımızda, her şey bir gece yarısı başladığı bildirilmektedir. Birlikte yaşayan bir çift, aralarındaki sorunları çözmek yerine, patlak veren bir kavgayla korkunç bir boyuta ulaştı. Şiddetin çeşitli hallerini hayata geçiren erkek, kadına karşı fiziksel ve psikolojik saldırılara imza attı. Yine de olayın kesinliği, yalnızca kavgaya ve şiddet uygulamasına dayanılmıyor. İzleyenlerin gözleri önünde yaşanan bu dehşet verici durum, herkesin durup düşünmesine neden olması gerekirken, toplumda hala yeterince tartışılamıyor. İlgili otoritelerin bu tür olaylar karşısında nasıl bir tutum sergileyeceği ve toplumun nasıl bir dayanışma içinde olacağı da merak konusu olmaktadır. Herkesin içerisinde bulabileceği söylenmekle birlikte, bu tür durumların önlenmesinde toplumsal farkındalığın artırılması ve ilgili kurumların etkin müdahale mekanizmalarının oluşturulması gerektiği gerçeği de her zamankinden daha fazla önem kazanmaktadır.
Şiddet mağduru kadının yaşadığı korku ve panik, olayın hemen ardından yaptığı açıklamalarla gözler önüne serildi. Daha önce de benzer saldırılarla karşılaşan kadının bu yaşadığı durumu basit bir kavga olarak nitelendirmek, son derece yanlış bir yaklaşım olacaktır. Kadının özgürlüğü üzerinde oluşturulan baskılar, onu yalnızca fiziksel olarak değil, ruhsal olarak da derinden yaralayacak bir hale gelmiştir. Kadın, yaşadığı bu zor süreçte, sosyal destek ve hukuki yardım arayışında bulunsa da, yaşadığı travmanın izleri asla kolay atlatılacak gibi görünmüyor. Bu tür olayların ardında yatan nedenleri de unutmamak gerekir. Bireylerin psikolojik sorunları, kadına yönelik toplumsal baskılar ve ataerkil sistem, bu tür vakaların artmasında önemli bir rol oynamaktadır. Olayın sonrasında, kadın dernekleri ve sivil toplum kuruluşları duruma el atarak mağdura destek olmak için harekete geçtiği bildirilmiştir.
Son olarak, bu tür şiddet olaylarının önlenmesi için eğitim, farkındalık ve etkili müdahale becerilerinin geliştirilmesi üzerinde durulması gerekmektedir. Toplum olarak bu tür hayati meseleler konusunda bilinçlenmek ve duyarsız kalmamak, yalnızca birer birey olarak değil; aynı zamanda bir bütün olarak, geleceğimizi güvence altına almanın da temelini oluşturur. Şiddetin kabul edilemez olduğu gerçeğiyle yola çıkacak olursak, herkesin bu konuda üzerine düşen sorumluluğu alması ve gerekli aksiyonları bir an önce hayata geçirmesi gerekiyor. Geçtiğimiz olay, toplumuzun acele bir şekilde hareket etmesi gereken bir saldırı ve bu harekete geçiş noktasını es geçmememiz gerektiğini bizlere bir kez daha hatırlatmaktadır.