Her aile, geçmişiyle bir bağ kurarak geleceğe bir miras bırakır. Bu bağ, sadece maddi değerlerle sınırlı olmayıp, aynı zamanda kültürel bir zenginliğin de taşımacısıdır. Bugün sizlere, dedelerinden kalan mirası yaşatmayı kendilerine görev edinmiş, 21 yıldır bu geleneği sürdüren bir çiftin hikayesini aktarıyoruz. Bu çift, hem romantizm hem de aile bağlarının güçlülüğünü simgeliyor. Geçmişten günümüze uzanan yolculukları, yerel ve sosyal değerleri nasıl yaşattıklarının en güzel örneklerinden biri. İşte, aile geleneğini şimdilerde nasıl hayata geçirdiklerine dair detaylar.
Yıllar önce, bir köyde küçük bir atölyede başlayan hikaye, zamanla büyüyerek herkesin ilgisini çeken bir gelenek haline geldi. Çiftimiz, dünya üzerinde birçok insanın göz ardı ettiği eski zanaatlerin önemli temsilcilerinden biri. Çocukluk dönemlerinden itibaren, dedelerinin ve ninelerinin yaptığı işlere tanıklık eden bu çift, kendi hayatlarını da bu miras etrafında şekillendirdi. Aile işini sürdüren Çiğdem ve Selim, sadece bir iş değil, aynı zamanda geçmişten gelen anıları da yaşamlarına katmış durumda. "Dedemizin el emeği göz nuru eserleri, bizler için sadece bir iş değil, aynı zamanda bir tutku," diyor Çiğdem. Bu sözler, onların mirasa olan bağlılıklarını ve yazdıkları hikayenin ardındaki duygusal bağı açıkça yansıtıyor.
Çift, geleneksel yöntemlerle üretim yaparken aynı zamanda modern yaşamın dinamiklerine de ayak uyduruyor. Sosyal medya ve dijital platformlar sayesinde geniş bir kitleye hitap etme fırsatı bulan çift, ürünlerini tanıtarak daha fazla insana ulaşmayı hedefliyor. Selim, "Kendi yaptığımız ürünlerin sadece yerel değil, uluslararası düzeyde de tanınmasını istiyoruz," diyor. Bu hedef doğrultusunda, kaliteli ve sürdürülebilir ürünler üretmeye özen gösteriyorlar. "Doğal malzemeler kullanarak, insanlara sağlıklı ve estetik ürünler sunmak bizim için bir öncelik," şeklinde belirtiyor Çiğdem. Geleneksel zanaatlarını modern dokunuşlarla birleştirerek, hem geçmişin izlerini taşımayı hem de çağın gereklerine uyum sağlamayı başarıyorlar.
Yıllardır süregelen bu gelenek, sadece onlara değil, çevrelerindeki topluma da ilham vermeye devam ediyor. Ürettikleri işlerle, genç nesillere ilham kaynağı olmanın yanı sıra, onları bu tür zanaatleri öğrenmeye teşvik ediyorlar. "Bir zamanlar küçük yaştan itibaren dedemizden bu işleri öğrenmişken; şimdi aynı yolu genç nesillere açmaya çalışıyoruz," diyor Selim. Bu süreçte düzenledikleri atölyeler ve etkinlikler aracılığıyla, geleneksel zanaatların yeniden canlanmasını sağlamak için çaba harcıyorlar.
Fakat işleri sadece üretimle sınırlı değil. Çiftin önemli bir misyonu daha var; o da topluma katkıda bulunmak. Harcamalarının bir kısmını yerel sosyal yardım projelerine yönlendirerek, istihdam yaratma ve insanların hayatlarına dokunma noktasında azaltıcı bir etki yaratmaya çalışıyorlar. "Gerçek zenginlik, maddiyatla değil, başkalarında bıraktığımız pozitif etki ile ölçülmeli," diyor Çiğdem. İşte bu duygu, onların tüm çabalarının arkasındaki motivasyonu oluşturuyor.
Dedelerinden aldıkları mirası tatlandıran bu çift, hem tarihi eserler üretmekte hem de toplumsal sorumluluklarının bilincindeler. Kendi işlerinin ötesinde bir anlam yaratmanın, dolayısıyla da daha sürdürülebilir bir gelecek için adım atmanın peşindeler. Bu durum, onları sadece birer zanaatkar değil, aynı zamanda birer toplumsal lider haline getiriyor.
Sonuç olarak, geçmişten gelen bu mirası yaşatmak için verdikleri mücadele, yalnızca kendi hayatlarının değil, etraflarındaki insanların da hayatını olumlu yönde etkiliyor. Çift, geleceğe umutla bakarken, her bir üretimlerinde geçmişin ruhunu yaşatma çabasını sürdürüyorlar. Ailelerinin mirasını sadece kendi yaşamları için değil, gelecekteki nesiller için bir hazine olarak görüp koruma görevini üstleniyorlar. Bu da onların hikayesini, sadece bir iş mücadelesi değil, aynı zamanda tutku, sevgi ve toplumsal bir dönüşüm hikayesi haline getiriyor.