Günümüzde Orta Doğu, jeopolitik krizlerin, çatışmaların ve diplomatik gerilimlerin kilit noktası haline gelmiş durumda. Bu karmaşık ortamda, ülkelerin kendi çıkarlarını maksimize etme çabaları, birçok farklı stratejiyi beraberinde getiriyor. Bu bağlamda, Foreign Policy dergisi, İsrail'in bölgesel güç olma yolunda karşılaştığı engelleri kapsamlı bir biçimde ele alıyor. Prof. Dr. Ahmet Tümer’in kaleme aldığı analiz, İsrail’in tarihsel ve güncel konumunu değerlendirirken, stratejik derinliği ile önemli bulgular sunuyor.
İsrail’in bölgedeki konumu, tarihsel olarak süre gelen çatışmalar, etnik ilişkiler ve dini gerilimler ile şekillenmiştir. 1948'deki kuruluşundan itibaren, İsrail’in varlığı büyük tartışmalara yol açmış, komşu Arap ülkeleri ile olan ilişkileri sürekli bir gerginlik kaynağı olmuştur. Bu gerginliklerin başında, Filistin meselesi ve bu mesele üzerinde gelişen uluslararası politikalar yatmaktadır. İsrail, askeri gücüyle ve dünya genelindeki destekleyici lobileriyle tanınsa da, bu durumu, kalıcı bir bölgesel güç haline gelmek için yeterli kılacak stratejik dinamiklerden yoksundur.
Analizde vurgulanan temel noktalar arasında, İsrail’in güvenlik stratejisinin temelleri, askeri üstünlük kurma çabaları ve uluslararası ittifakların rolü bulunuyor. İsrail, özellikle ABD ile olan sıkı bağlarını sürdürürken, bölgedeki diğer ülkelerle olan ilişkilerinde ise derin bir güven bunalımı yaşamaktadır. Bu durum, İsrail’in bölge içerisindeki etkinliğini olumsuz etkilemektedir.
İsrail’in bölgesel güç olma hayalini sorgulayan en önemli etkenlerden biri, komşu ülkelerle olan ilişkileridir. Özellikle İran’ın nükleer silah geliştirme programı ve Suriye ile olan çatışmalar, İsrail için sürekli bir tehdit unsuru oluşturuyor. Sadece askeri güçle bu tehditler karşısında bir strateji geliştirmek, İsrail’in uzun vadeli güvenliği için yeterli olmamaktadır. Aynı zamanda, Arap ülkelerinin içindeki dinamikler ve sosyo-ekonomik sorunlar, İsrail için yeni fırsatlar doğurabileceği gibi var olan sorunları da daha karmaşık hale getirmektedir.
Bununla birlikte, Foreign Policy tarafından sunulan analizde, İsrail’in diplomatik alanda daha etkili olabilmesi için atması gereken adımlar da sıralanmaktadır. İslam dünyasındaki bazı ülkelerle, özellikle Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkelerle olan normalleşme süreçleri, aslında İsrail’in uluslararası alandaki konumunu güçlendirmesi açısından önemli bir fırsat sunmaktadır. Ancak bu noktada, Filistin meselesinin çözümü, İsrail’in bu ilişkileri sürdürebilmesi için kritik bir öneme sahiptir.
Sonuç olarak, Foreign Policy dergisi yazısında öne çıkan görüşler, İsrail’in yalnızca askeri gücü ile değil, aynı zamanda diplomatik ilişkileri, sosyokültürel etkileşimleri ve bölgedeki dinamik politikaları ile bir bölgesel güç olarak kalıp kalamayacağını sorgulamaktadır. Bu bağlamda, gelecekte atılacak adımlar, sadece İsrail için değil, Orta Doğu’nun genel dengeleri için de önemli sonuçlar doğuracak gibi görünmektedir. Yapılacak olan ikili veya çok taraflı diplomatik görüşmeler, eski kinlerin ve bağların kırılmasında etkili olabilir. Ancak, bu sürecin başarıya ulaşabilmesi için her iki tarafın da yapıcı bir diyalog geliştirmesi elzemdir.
Tüm bu tartışmalar ışığında, İsrail’in bölgesel güç olma konusundaki hayalleri, karşılaştığı engellerle birlikte ele alındığında, oldukça karmaşık ve derin bir mesele olarak karşımıza çıkmaktadır. Yalnızca askeri güçle değil, aynı zamanda diplomatik manevralar ile de desteklenmesi gereken bu hedef, Orta Doğu’nun geleceğini şekillendirmede anahtar rol oynamaktadır.